30 Nisan 2009 Perşembe

Zeytin Aşısı



Zeytin aşısı zamanı geldi ve bugün babamla Erdal aşı yaptılar. Aşılanacak olan çeşide ait sağlıklı bir dal (yukarıda görüldüğü gibi bir aşı kalemi) alınıyor ve bu kalem üzerinden, üzerinde göz olan kabuk parçası çıkarılıyor. Yukarıdaki kalemde kabuklu yerde ok işaretiyle gösterilen gözlerin olduğu kabuk yukarıda gösterildiği şekliyle çıkarılır. Mesela yukarıda çıkarılan kabukta 3 göz mevcut. Bu göz sayısı 5 de olabilir. Yine yukarıda, kabuğun çıkarıldığı yerde ok işaretleriyle gösterilen hafif şişkin yerler gözlerin yerleridir.



Aşı yapılacak dal üzerinde, çıkarılan göze göre ölçü alınır. T şeklinde bir çizik yapılarak, çizik yapılan bu kabuk, üzerinde göz bulunan aşı kaleminden alınan kabuk yerleştirilecek şekilde kaldırılır.



Kabuk yukarıda görüldüğü şekilde kaldırılır ve aşı kaleminden alınan üzerinde göz bulunan kabuk buraya yerleştirilir.

Aşı yapılacak dalın nerden kesileceğine de dikkat edilmelidir. Yukarıda görüldüğü üzere, dal aşı yapılacak yerin hemen üzerinden kesilmemiştir. Bu bölümdeki delice gözleri patlayarak aşı gözünden çıkan sürgünü yağmur, günes, rüzgar vs. gibi dış etkenlerden korur. Aşıdan çıkan filiz kendini koruyabilecek duruma geldiğinde buradaki delice filizleri kırılıp atılır. Hatta dalın o kısmı kesilse daha iyi olur.



Üzerinde göz olan kabuk yerine yerleştirildikten sonra aşı yerinin üzeri (açıkta kalmayacak şekilde) sıkıca kapatılır. Bu işlem rafya ile veya özel aşı bağları ile yapılabilir. Ama bu işlem taze dut dalı filizlerinden soyulmuş kabuklarla da yapılabilir. Biz öyle yaptık. Bu eski ve geleneksel bir yöntemdir. Babam, kabuklar kurudukça aşı yerini daha iyi sıktığını söylüyor.

Zeytinin bir kaç aşılanma yöntemi vardır. Biz bu yöntemi uyguluyoruz.

Gelelim işin en önemli kısmına : Eve gelindikten sonra takvim üzerine bugün aşı yapıldığı ve 15 gün sonra aşı bağlarının alınacağı notu düşüldü. Süre 15 gün. Bu süre zarfında oraya konulan kabuk ana dalla iyice emişmiş ve oranın bir parçası haline gelmiş oluyor. Aşı bağı açıldıktan sonra konulan kabuğun üzerine denk gelen T şekilinde açılmış olan anaçtaki kabuklar da kesilip atılıyor. Ve herşey yolunda giderse, oraya yerleştirilmiş olan kabuktan istediğimiz çeşide ait filizler çıkıyor. Yaptığımız aşıların ileriki safhalarından da burada bahsedeceğim.

.

27 Nisan 2009 Pazartesi

İncir Aşısı



İncirler genellikle çelikle çoğaltıldığı için, aşılanmalarına gerek yoktur. Ancak çekirdekten incir fidanı yetiştirildiği hallerde veya büyük ağaçlarda çeşit değiştirmek gerektiğinde aşı kullanılır. En çok kullanılan aşı şekilleri ise yarma aşı ve çoban aşısı şeklinde kalem aşıları ile göz aşısı ve kaplama aşı şeklindeki kabuk aşılarıdır. Fidanlıklarda göz aşısı kullanılır. Genç ağaçların aşılanmasında, 1-3 yaşındaki dallara göz aşısı, 4-5 yaşındaki kalın dallara kaplama aşı yapılır. Yaşlı ağaçlarda ise 8-10 cm kalınlığındaki dallar üzerinden budanarak gençleştirme yapıldığı zaman, derhal yarma aşı veya çoban aşısı yapılır veya ertesi sene yeni sürmüş bir senelik sürgünlere göz aşısı uygulanır. Yaşlı ağaçlarda en iyi sonuç ağaçlara su yürümeden önce yapılan yarma ve kakma aşılarla elde edilir.

Kaynak : Erbeyli İncir Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü


Aşı materyali almak için seçilen bir çeşitten aşı kalemi alınır ve kalem üzerinden yukarıda gösterildiği şekilde, üzerinde göz bulunan kabuk kesip kaldırılarak alınır.



Aşı yapılacak dal üzerinde "T" şeklinde bir kesik oluşturularak, üzerinde göz bulunan kabuk yerleştirilecek şekilde bu kabuk kaldırılır.



Aşı yapılacak dal üzerinde "T" şeklinde kesik yapılarak kaldırılan kabuğun altına, üzerinde göz bulunan kabuk düzgün bir şekilde yerleştirilir.



Yukarıda da görüldüğü gibi, aşı kaleminden alınan, üzerinde göz bulunan kabuk, aşı yapılacak dal üzerindeki yerine düzgün bir şekilde yerleştirilir ve üzeri rafya ile sıkı bir şekilde kapatılır. Sadece göz dışarıda kalacak şekilde rafya ile sıkı sıkıya kapatılmış aşı yeri en baştaki fotoğrafta görülmektedir.



Aşılama işlemi tamamlandıktan sonra, dallar aşı yapılan yerin biraz üzerinden kesilirler.

İncir bahçesindeki incirlerin fidanlarının hepsi 12 yıl önce Erbeyli İncir Araştırma Enstitüsünden alınarak dikilmişlerdi. Bu ağaçlardan birinin çeşidini değiştirmek istedik. En başta da belirtildiği üzere, incir aşısı için değişik yöntemler mevcuttur. Daha önceleri gerekli olduğu zamanlarda (asma aşısından da gelen tecrübeyle) incirlere de yarma aşı yapıyorduk ama birkaç yıldan beri Erdal'ın tercihi bu aşıdan yana. Yapılan bu aşıların ileriki safhalarından da burada bahsedeceğim.

Not : Bu yazı ve fotoğraflar bugün yayımlanmış olmakla birlikte, aşağıdaki aşının yapıldığı tarih bu ayın 21 'idir. .
.

24 Nisan 2009 Cuma

Bağda (İlk) Yeşil Budama



Bağda asma filizlerinin büyümelerini takip etmek için zaman zaman aynı asmanın fotoğraflarını çekmek istediğimi yazmış ve daha önce bu asmanın iki fotoğrafını çekip buraya koymuştum. Yani, bağın en meşhur asması olma yolunda ilerliyor :)

Filizler ilk tel hizasına ulaştılar. Kendi tutunma organları (sülükleri) vasıtasıyla tutunabiliyorlar ama henüz tutunmuş değiller. Filizlerin doğru yönlerde büyümesi ve rüzgarın zarar vermemesi için tele bağlanıyorlar. Aynen yukarıda görüldüğü gibi...

Bu arada ilk yeşil budama da yapılıyor. Çok hafif bir yeşil budama bu. Gövdeden çıkmış sürgünler, varsa daha başka istenmeyen yer ve yönde çıkmış sürgünler, zayıf işe yaramaz sürgünler koparılıyorlar. Bir sürgün üzerinde çok fazla sayıda salkım varsa onlardan birisi koparılılabiliyor ama asıl salkım seyreltme zamanı daha sonra. Dediğim gibi, bu çok hafif bir yeşil budama. Bir nevi hafif bir makyaj :)


.
.

21 Nisan 2009 Salı

Muğla Seyahati ve Bozüyük'te "Baba Ocağı" Dizisi Setini Ziyaret



Bugün Muğla Üniversitesi kampüsünü gezdim. Amcam, Gözde ve Emine'yi Muğla'ya götürecekti, "ben de gideyim" dedim. Gitmişken de Üniversite kampüsünü gezdim. Çok beğendim, çok. Geniş, düzenli, yeşillik ve (bana göre) Muğla'nın en güzel yerinde. Orada öğrenci olmayı isterdim. Gerçi benim Üniversitem (Uludağ Üniversitesi) de güzeldi ama ben öğrenciliğin keyfini pek de çıkaramamıştım. Şaka maka üzerinden de 10 yıl geçmiş. Bugün etraftaki öğrencilerin nerdeyse benim yarı yaşımda olduklarını düşününce, yine "ben ne ara bu yaşa geldim, nasıl geldim" demeden edemedim :)



Dönüşte Bozüyük Beldesine uğradık. Aslında baştan böyle bir planımız yoktu. Muğla'dan dönüşte Bozüyük yol sapağına gelirken ani bir kararla yolumuzu Star tv'deki "Baba Ocağı" dizisinin çekildiği Bozüyük'ten geçirmeye karar veriverdik. Beldenin yeşillikler arasından kıvrıla kıvrıla giden bir yolu var. Yol bizi dosdoğru köy meydanına götürdü. Köy meydanı ve meydandaki kahve, dizinin ana mekanlarından birisi zaten. Arabada bagajda yer olmadığı için tekerlekli sandalyeyi yanıma alamadığımdan dolayı ben arabadan in(e)medim. Meydanın güzel ve çekim mekanına nazır bir noktasına park ettiğimiz arabanın içinden çekimleri izledim. Dokusu bozulmamış ve yöreye özgü mimariyle yapılmış eski bir çok evin olduğu köyün otantik bir havası var. Bazı evler restore edilmiş. Köyün hemen bitişiğinde de "Pınarbaşı" var. Buranın adını şimdiye kadar çok duymuştum ama gitmek nasip olmamıştı. Bugün de durup oturmaya vaktimiz kalmadığı için (zaten tekerlekli sandalye de yoktu ya) kenarından geçip gittiğimiz bu yer, 800 yıllık olduğu söylenen yaşlı çınar ağaçları, kavaklar ve birkaç gözden yüzeye çıkan kaynak sularıyla ve doğal güzelliği ile öne çıkan çok güzel bir dinlenme yeri...



Baba Ocağı dizisini severek izliyoruz. Muğla yöresinde, özellikle de yörenin şivesi kullanılarak neden hiç dizi çekilmez derdim. Bu dizi o açıdan da çok iyi oldu. Başarılı da oldu. Ve ben de çok sevindim tabi. Bu da dizideki Hasan Bakkal'ın önünde, dizinin başrol oyuncularından Burak Özçivit ile Erdal'ın fotoğrafı.



Dizide sevdiğim karakterlerden birisi de Bakkal Hasan. İlk başlarda rolünün çok büyük olmadığını, ama bölümler ilerledikçe sevilen bir karakter olduğunu ve rolünü de çok başarılı oynadığı için, rolünün biraz daha büyütüldüğünü düşünüyorum. Yörenin şivesi ağzına çok iyi oturduğundan dolayı, onun o köyden ya da yakınlarından bir yerlerden olabileceğini düşünmüştüm hep. Erdal'a dedim ki, "Bakkal Hasan'a git ve durumumu anlat ve arabada olduğumu söyle" dedim. O da sağolsun arabaya kadar geldi. Çok başarılı bulduğumu ve hakkındaki fikirlerimi kendisine de söyledim. Volkan (Baş) bu yöre insanını çok iyi tanıdığını, zaten Bafa kökenli olduğunu söyledi. Beraber bir fotoğraf çektirdik ve sahnesi geldiği için çekime gitti.

Sonrasında da bizim için dönüş yolculuğu başladı...
.
.

20 Nisan 2009 Pazartesi

Yaprak Sarması



Bu da sezonunun ilk yaprak sarması. Fazla söze gerek yok, tadının üstüne de diyecek yok...
.
.

18 Nisan 2009 Cumartesi

Kültüvatörle Bağda Toprak İşleme



Bağ pulluğu ile daha önce sürüm yapmıştık, sonrasında yağmur yağdı. Otlardan tam ölmeyenler ve toprağa gömülmeyenler olduğu gibi, yeni çıkma aşamasında olanlar da vardı. Hem otlarla mücadele için hem de toprağın havalandırılması için toprağı yırtarak işleyen kültüvatörle toprak işlemesi yapıldı. Eğer toprak frezesi kullanılsaydı, pulluk ve kültüvatöre gerek yoktu.



Kültüvatör her çeşit toprakta en çok kullanılan, toprağı belirli bir derinliğe kadar devirmeden işleyebilen ikincil toprak işleme aletidir. Üç nokta askı düzeni yardımıyla kolayca traktöre bağlanabilmektedir. 5-7-9-11-13 ayaklı olarak imal edilmektedir. Toprağı belirli derinliğe kadar işlerken, aynı zamanda havalandırır ve kabartır. Tarla yüzünü düzler, yabancı otları sökerek mekanik olarak yok eder. İyi sürülmemiş derin izler bulunan tarlalarda yüzey düzeltmesi yapar. Ülkemiz kuru tarım bölgelerinde uygulanan toprak işlemenin çok önemli (hatta vazgeçilmez bile denebilir) bir toprak işleme aletidir. Toprağın altını üstüne getirmediğinden nemini kaçırmaz. Kuru topraklarda bile 25cm. derinliğe kadar ulaşabilir, bu da çizi tabanının kırılmasını sağlar. Uç demirleri dolayısıyla "kazayağı" olarak da bilinir.


.
.

15 Nisan 2009 Çarşamba

Küçük Asma Filizleri ve Minik Üzüm Salkımları



4 Nisan tarihindeki yazıya bir de asma fotoğrafı eklmiştim ve belli aralıklarla aynı asmanın fotoğrafını çekmek istediğimi söylemiştim. Aklımdan geçen süre de 4-5 gündü. Evdeki hesap bağdakine uymadı ve 10 günden fazla geçti. Olsun, ne derler, "geç olsun, güç olmasın" :)



İşte bu arada geçen zamanda, asmaların filizleri hızla büyüdüler ve minik minik salkımlar da oluşmaya başladılar. Ve hatta bu salkım miniklik aşamasını geçmek üzere :)





Şunu da belirteyim ki, bu asmalar sofralık üzüm (Cardinal üzümü) asmaları. Şaraplık üzüm asmalarının filizleri bunlara nazaran daha küçükler, hatta bazıları yeni filizlenmeye başladılar.
.
.

13 Nisan 2009 Pazartesi

Bahar Geldi, (Wisteria) Mor Salkımlar da Açtı



Ben başlıkta her ne kadar "Bahar Geldi (Wisteria) Mor Salkımlar da Açtı" diye yazmışsam da, aslında bahardan yaza geçişin en güzel habercilerinden birisidir. Sadece güzel görünmekle kalmaz, aynı zamanda güzel de kokar. Anavatanı Uzakdoğuda Çin ve Japonya'dır. Boyu 20-30 metreye kadar uzayabilen sarmaşık türü sarılıcı bir bitkidir ve bu yüzden bir destek sistemine ihtiyaç duyar. Ömrü de 70 yıl kadarmış. Breh breh breh, bu ne ömür yahu :) "Allah uzun ömürler versin" diyeceğim ama, vermiş zaten. Çiçekleri (fototoğrafta da görüldüğü üzere) salkım durumundadır. Nisan ve Mayıs aylarında açarlar. Kışın yapraklarını döken Mor Salkım (Wisteria), Nisan-Mayıs'ta yapraklanmadan önce çiçek açar, daha sonra yapraklanır. Çiçekleri mor, beyaz ya da açık pembe renklidir.



Bu çiçeğin bize gelişinin hazin bir de hikayesi var. Rahmetli en küçük halam babama bu çiçeği bir teneke içinde köklendirilmiş bir fidanken vermiş. Babam da almış getirmiş ama, nasıl bir çiçek olduğunu tam olarak bilmediğinden önemsememiş ve koymuş bir köşeye, pek de ilgilenmemiş. Bir süre sonra bu durumu gören halam, "abi sen bu çiçeği pek bişeye benzetemiyorsun ama çok güzel bir çiçektir, bunu güzel bir yere dik, kardeşimin hatırası dersin sonra" demiş. Nitekim öyle de oldu...
.
.

11 Nisan 2009 Cumartesi

Sarı Çiçek Denizi



Bağın bitişiğindeki bu tarlayı bu haliyle 15 gün kadar önce arabayla yoldan geçerken görmüştüm. Adeta bir sarı çiçek denizi gibiydi. Ay çiçeği tarlasının bir değişik versiyonu. O günden beridir gitmek istiyordum buraya. Çok uzak değil aslında. Ama kimi zaman yağmur yağdı, kimi zaman başka bişey bahane olduğundan gidememiş ve arabayla yanından gelip geçerken seyretmekle yetinmiştim. Dün babam, "bir kaç gün sonra orayı süreceğiz, gitmek istiyorsan elini çabuk tut" deyince, bugün de hava çok güzel olunca artık gitmemek olmazdı. Bu çiçeklerin arasında yatmak da istiyordum aslında ama onu yapamadım işte.



Oraya kadar gitmişken bu sarı çiçeklerle bir tane de yakın plan fotoğraf çektirmemek olmazdı değil mi :) Bahar bahar diyorum ya, işte bu da baharın bir başka yüzü...



Bu da sarı çiçek denizini oluşturan fertlerden birisi. Ara ara papatyalar da var ama sarılar o kadar çok ki...
.
.

9 Nisan 2009 Perşembe

Bodrum-Çömlekçi'de Selva-Haluk İşmen Bağlarında Şarap Tadımı ve Bahar



Evde Şarap grubunun Bodrum'daki üyelerinden Selva İşmen, Rıdvan Dursun ve ben bugün Selva hanımın bağında, 2008 yılında yaptığımız şaraplarımızı tatmak üzere toplandık. İçimizdeki en heyecanlı kişi de Selva hanımdı, çünkü dışardan birileri olarak şarapları hakkındaki bizlerin yorumumuzu çok merak ediyordu. Bu arada ben, uzman olmadığımı, amatör olduğumu söyleyeyim. Zaten yorumlarımı yaparken de bunu hep söylüyorum. Selva hanıma, yorumlarıma ve fikirlerime atfettiği önem için de teşekkür ederim ayrıca... Güneşli, ılık ve hatta bir ara bir kaç damla yağmurun bile düştüğü bir bahar gününde, Karaova'nın güzel bir köşesinde, etrafın yem yeşil olduğu, rengarenk çiçeklerin olduğu bağ seyir terasında güzel bir tadım ve bir o kadar da güzel bir sohbet oldu...



Ben ve babam oraya vardığımızda, Rıdvan abi ve eşi Ömür hanım gelmişlerdi. Ömür hanımla ilk defa tanıştık. Çiftlikte yeni işe başlayan Sinan'la da ilk defa tanıştık. Diğer misafirler Ayşe Özer ve Üstün Tavşan'la karşılaşmaksa güzel bir sürpriz oldu bana. Bodrum Ticaret Odası yayını olan Bodrum Mavi dergi(miz) için Selva hanımla röportaj yapmak üzere gelmişlerdi. Epeyce zamandır görüşemediğimiz arkadaşlarımla görüşmek çok iyi oldu. Vakitleri kısıtlı olduğu için onlar şarap tadımımıza kalamadılar, artık başka bir sefere. Ben de genellikle fotoğraf çeken olduğum için, fotoğraf çekenlerin fotoğraf karesinde olamama dertlerini bilirim. Bu kareyi çeken kişi de Üstün'dü :)



İlk önce börek ve sonrasında Selva hanımın kendi yaptığı kek ikramından sonra, tadıma peynir, ekmek ve Selva hanımın yapmış olduğu zeytinler eşlik etti.

İlk olarak Selva hanımın Cabernet Sauvignon'unu tattık. Ön burunda zayıftı. Cabernet Sauvignon'un karakterini yansıtan aromalar algılanmadı. Damakta tanen çok yoğun ve diri, asiditesi yüksekti. Belki de bu şarap bir süresi fıçıda olmak üzere bir kaç yıl beklemeli. Zira Cabernet'in, ilk yılında içilmesini zorlaştıracak kadar yoğun tanenli olduğunu biliriz. Zaten bu yüzden de Merlot ile kupajı yapılmaz mı? Bekleyip görmek lazım... İkinci olarak Selva hanımın Shiraz'ını tattık. Hafif meşe kokusu da algılanan, aromatik, dengeli, içimi güzel bir şaraptı. Üçüncü şarap Selva hanımın Zinfandel'i idi. Bayılıyorum bu Zinfandelin kokusuna. Aromaları güzel, dengeli, bitişi uzundu. Rengi, Zinfandelde olması gereken renge göre açıktı. Ama güzel bir şarap.

Rıdvan abinin ise bir Zinfandel-Şiraz kupajını tattık. Bu mecburiyetten kupaj:) Üzümlerin damacanaları karışınca mecburen kupaj olmuşlar. Meşe kokusu kendini belli ediyordu. Dengesi iyi, içimi hoş, bitişi ortaydı. Rengi ise maalesef açıktı.

Son olarak da benim Garova Shiraz'ımı tattık. Rengi iyi bulundu. Hem burunda hem de damakta aromalar algılandı. Dengeli ve bitişi uzundu.



Babam eline kadehi, Rıdvan abi de karafı almıştı. Ona dedim ki, "abi bu fotoğrafın altına, tadımın sonuna doğru Rıdvan abi şarabı artık karaftan içmeye başladı yazarım" dedim. "Yaz, yaz..." dedi, ona gülüyorduk.



Bağın içinde bol bol yabani turp ve hardal otu var ve çok da büyümüşler. Yeşil gübre olarak gayet faydalılar...



Bol bol yabani turp ve hardal. Toprağın tava geldiğinde toprağa karıştırılacaklar.



Herşey iyi hoş da, bu kadar ot varken toprak işlemek zor olur. Bundan dolayı bir kısmı biçilmiş. Sonra buna gerek kalmamış.



Çünkü toprak frezesi için bu sorun değil. Daha önce bizim toprak işlemeyi sürerek yaptığımızı yazmıştım. Ama aslında toprak frezesinin daha iyi bir seçenek olduğunu da yazmıştım. Toprak frezesini yeni almış ve burada denemişler. Gayet başarılı. Babam hem işlenen toprağı, hem de asmaları inceliyor. Sanırım ufukta bize de bir toprak frezesi almak görünüyor :)



Asmaların budanması konusunda Selva hanım ve Sinan'la bazı fikirlerimizi ve önerilerimizi paylaştık. Babam bunları anlatıyor...
.
.

6 Nisan 2009 Pazartesi

Bakla ve Çiçeği



Baklanın böyle de güzel çiçekleri var işte... Bahar gelince onlar da güzel bahar tablosunun içindeki yerlerini aldılar...



Baklaların kimi henüz çiçek açmakta, kimileri de çoktaan baklalarını vermeye başladılar. Bakla ve yoğurt ikilisi de en sevdiğim yemeklerden birisi. Okuldayken (yatılı Lise) baharda çıkan yemeklerden birisi de bakla yemeği idi, tabi yanında da yoğurt. Arkadaşlarımızdan birisi bu yemeği yememişti. O günkü nöbetçi hocamız da, arkadaşımızın başına dikilmişti yemesi için. Biz de o aralar, bu olaydan ötürü "Baklacı Mahmut Paşa" demiştik hocamıza. Dile kolay yirmi yıldan fazla oldu. Vay bee, zaman da ne çabuk geçiyor...

İki tür bakla var, birisi yukarıdaki boyu küçük olan ve bizim burada "kara bakla" dediğimiz bakla.



Diğeri ise yukarıda da görüldüğü gibi, kara baklaya göre bariz şekilde daha büyüktür. Bu baklaya da bizim burada "börek bakla" denilir. Bu arada, burada baklaya "pakla" denildiğini de söylemekte fayda var :)

Yaz gelince kuruyan baklalardan elde edilen iç baklaların, herhangi bir baklagil ürününde olduğu gibi yemeği yapılabilirken, kabuğu çıkarılan iç bakladan ise meşhur "fava" yapılır. Bu yörede favaya "pava" denir. Yine "yi (ye) pava, kaldır hava" da bu yörenin bir sözüdür. Yani, "pavayı ye, başla şarkı söylemeye" demektir...

Yorum Sayfasından buraya alıntı :

BURAYA FAVİZMLE İLGİLİ BİR NOT KOYMAK UMARIM BAKLA SEVENLERİN İŞTAHINI KAÇIRMAZ. Çünkü bakla zehirlenmesi de denen favizm ölümcül sonuçları olan ve Akdeniz bölgesinde sık görülen bir sağlık sorunu. "Favism olgularında aileleri telaşa düşüren şey; kişinin aniden bitkinleşmesi, sararması ve kan renginde idrar yapmasıdır. Bakla yeme sonrasında akut hemolitik krize yakalanmış kişilere, çoğu durumda sağlam kan verilerek, ölümleri engellenebilmektedir."
Bilimsel çalışmanın tamamı işte bu adreste:
http://sci.ege.edu.tr/~gucel/bakla.htm
.
.

4 Nisan 2009 Cumartesi

Toprak Sürgüsü Çekildi



Asmaların arası sürüldükten sonra bir kaç gün güneşlendi ve havalandı. Bugün de toprak sürgüsü çekildi.



Asmalar filizlendiler ve filizler hızla büyüyorlar. Bundan sonra belli aralıklarla (aklımdan geçen süre 4-5 gün) aynı asmanın fotoğrafını çekmek istiyorum.
.
.

1 Nisan 2009 Çarşamba

Papatyalar ve Küçük Mavi Çiçekler



Papatyalar, en güzel kır çiçeklerinden birisi ve şimdi her yer onlarla kaplı...

Papatya için yazılmış şarkılar da var ve bunların en başta geleni, Papatyanın kendisi kadar güzel ve aynı adı taşıyan, Necdet Koyutürk tarafından yazılıp bestelenen ve en popüler Türk tangolarından birisi olan "Papatya" şarkısı.

Papatya gibisin beyaz ve ince
Eziliyor kalbim seni görünce
İsmin dudaklarımı yakıyor neden
Nedir bu çektiğim senin elinden
.......

Papatya için yazılan şarkılardan bir diğeri de, Teoman'ın nakaratında "Oh Papatya, Yüzümün haline bak..." dediği o güzel şarkısı.



Bu küçük mavi çiçekler hangi otun çiçekleridir ve adı nedir bilmiyorum ama çok hoşuma gittiler :) Ve bunlardan etrafta çok fazla vardı..
.
.