29 Eylül 2011 Perşembe

Kırmızı Şarabın Rengi Üzüm Tanesinin Kabuğundan Gelir

Kırmızı şarabın rengi üzüm tanesinin kabuğundan gelir. Sadece rengi mi, daha bir çok şey şaraba kabuktan geçer. Mesela tanen bunların en başındadır. Yani, "kabuk işte" denilip geçilemez...



İşte, şarabın muhteşem rengini veren kabuk. Bu haliyle bile çok güzel. Bir çiçek gibi. Ve tam da kabuklarla beraber ilk fermentayonların olduğu bugünlerde, renklerini, tanenlerini, tadlarını şıraya verip, gübre olarak tekrar bağa geri dönüyorlar.



Tanenin etli kısmının da böyle güzel bir dokusu var. Ve rengi de böyledir, yukarıda görüldüğü üzere. Tanenin bu etli kısmından çıkan su da çok soluk pembeye yakın bir renktedir. Kabukla beraber bekletildiğinde (ilk fermentasyonda) kabuktaki renk şıraya geçer ve kırmızı şarap olur. Daha işlemlerin en başında şıra alınır ve kabuk teması yaptırılmazsa, kırmızı üzümden beyaz şarap yapılabilir. Ki, örnekleri de vardır zaten. Bu şarapların rengi tam olarak beyaz üzümlerden yapılanların rengi gibi olmasa da, en azından yapım tekniği beyazlar gibidir.



Yukarıda da bir üzüm tanesinin giyinik ve çıplak hali görünüyor :) Tabi, üzümlerin sıkım işlemi taneler tek tek soyulup yapılmıyor. Kabuğuyla beraber preslenerek şıra elde ediliyor. Ve bu esnada çok az da olsa bir renk şıraya zaten geçiyor. Çok az rengin geçtiği şıralardan "blush şaraplar" yapılırken, üzümün çeşidine bağlı olarak, kimi zaman hiç, kimi zaman bir kaç saatlik kabuk teması sağlanarak elde edilen açık pembeden açık kırmızıya kadar renkli şıralardan da "rose şaraplar" yapılıyor.

Çeşitlere göre değişebilmekle birlikte, genel olarak şaraplık üzümlerin kabukları, sofralık üzümlerin kabuklarına nispeten daha kalındırlar.

13 Eylül 2011 Salı

Amerika Açık (US Open) 2011, Roger Federer ve Roger Federer İmzalı Orijinal Raket Boyutlarında Çikolata

2011 Amerika Açık Tenis (US Open) turnuvası sona erdi. Akşam saatlerindeki maçları seyrettim, gece seyrettim, uyudum uyandım yine seyrettim. Velhasılı seyrettim de seyrettim... İlk başlarda Marsel'le heyecanlandık biraz. Sonra da beğendiğim tenisçileri takip etmeye devam ettim. Güzel maçlar oynandı. Kadınlarda Serena Williams ve Samantha Stosur finali oynadılar. Grand Slam tecrübesi ve bu turnuvadaki form durumuyla Serena'nın kazanacağını düşünüyordum ama finali Stosur kazandı. Erkeklerde ise finali 1 numara Novak Djokovic ile 2 numara Nadal oynadılar. Djokovic rüya gibi bir bir sezonu US Open'ı kazanarak devam ettirdi. Grand Slam'ler bitti ama tamamladı demiyorum çünkü sırada sezon sonu Masters turnuvası da var.

Turnuvanın en güzel ve dramatik maçlarından birisi yarı finaldeki Roger Federer-Novak Djokovic maçı idi. Çok güzel bir maçtı. Büyük zevkle ve Federer'i tutarak izledim. Federer ilk iki oyunu aldı, üçüncü oyunda iki defa maç puanı oynadı sonra da maçı 3-2 kaybetti. Burada seyircinin halt etmesi de var biraz diye düşünüyorum. Desteği abarttılar biraz, maç puanlarına ekran başından ben konsantrasyon sağlayamadım, Federer için de böyle gibiydi. Sonuçta ekselansları çok dramatik bir şekilde elendi. Ve sanki maçı ben kaybetmiş kadar üzüldüm...



Daha önceki bir yazımda bana hediye olarak getirilen, limitli sayıda üretilen orijinal raket boyutlarında ve Roger Federer imzalı bir İsviçre çikolatasını yazmıştım. Büyük olduğu için bir dolabı bu rakete ayırmıştık. Geçen Bayramda da açtık. Çikolatalığının güzelliği bir tarafa, görünüş olarak da çok güzeldi. Kıyamıyor insan. İstemeye istemeye de olsa bu raketi kırdık, gerisi malum :)

Raketi getiren Dr Rolf Sigg ve eşi Dürdane hanım arkadaşlarıyla bize uğradılar bugün. Sohbetimiz esnasında Dürdane hanım, "Bodrum'da aldığımız evi yaptırıyoruz, garajdan yukarıya bir asansör olacak, Mehmet bize geldiğinde bu asansörü kullanır, iyice yaşlanınca da biz kullanırız diyor Rolf" dedi. Ne diyebilirim ki, çok teşekkürler...

Gelmeden önce İsviçre'deki hobi bağının Riesling üzümlerini toplayıp fermentasyona bırakmış. Fermentasyonu oğlu takip ediyormuş. Bu yıl üzümleri biraz erken toplamışlar. Bizde de tam tersi :) Orada üzümlerinin çok fazla şekerlenmediğini, eğer şeker biraz daha yükselsin diye beklerlerse asidin düştüğünü söyledi. "Beyazda asit çok önemli, tanensiz bir kırmızı neyse, asitsiz bir beyaz da odur" diyor. Aklın yolu bir tabi...



Yeğenler, kuzenler, orijinal raketler ve çikolata raket.

9 Eylül 2011 Cuma

Şeyla-Çağatay Ergenekon, Yakup İçgören ve Füsun-Erhan Yürüt İle Sohbet ve Şarap Tadımı

Bundan üç yıl önce Çağatay'la ilk önce internet üzerinde tanışmıştık. Bana bir mail yazmıştı ve Bodrum'a geldiğinde ziyaret etmek istediğini söylüyordu. Bu yazışmamızdan kısa bir süre sonra gelmişti ve yüzyüze de tanışmıştık. Erhan abilerle de o Yaz tanıştık. Yakup beyle tanışmamız ise bundan biraz daha eski. Yakup beyin de bir bağı var.


Her ne kadar arkada pek farkedilmeseler de, bugünlerde toplanacak olan, bağda kalmış son üzümlerim, az miktardaki Adakarası üzümlerime de bir merhaba dedik.


Bu da bir yandan sohbet ederken, bir yandan şarap tatma faslı. İkisi bir arada olunca çok güzel oluyor tabi. Şeyla hanım gibi, şarabı bilen ve konuda yazan bir kişiden de, şarabımı beğendiğini, güzel olduğunu duyunca benim için herşey daha bi güzelleşiyor :)


















Şeyla hanımın asıl mesleği Çevre Mühendisliği olmakla birlikte şarap kitapları da yazıyor. Çağatay'ın mesleği de finansla ilgili, özel emeklilik uzmanı. (umarım yanlış söylememişimdir Çağatay), ama onlar aynı zamanda bağcılar. Ergenekon Bağları öyle sırf keyif olsun diye dikilmiş bir kaç asmadan ibaret değil. Ciddi ciddi bağcılar yani.

Evet, son olarak ne diyoruz, tekrar görüşmek üzere...

7 Eylül 2011 Çarşamba

Lezzet Dergisi Eylül Sayısında Ayfer Yavi'nin "Bodrum Bağları" Yazısı

Lezzet dergisi yazarı Ayfer (Yavi) hanımdan bir mail almıştım, bizim bağı ve beni ziyarete gelmek istediğini söylüyordu. Haberleşmiştik ve daha sonra da arkadaşı Arzu hanımla gelmişlerdi. Bol bol sohbet etmiştik. Ayfer hanım bu ziyareti Lezzet dergisinin Eylül sayısındaki sayfalarına taşımış. Bu güzel yazı için kendisine teşekkür ediyorum...



Yukarıdaki sayfada Ayfer hanımın isminin altında "YAĞMUR BÖREĞİ" yazıyor. Peki nedir bu Yağmur Böreği derseniz, öncelikle, bu börek öyle bildiğiniz böreklerden değil. Bu böreğin güzel bir hikayesi, bir de amacı var. Bir de web sayfası var. Merak mı ettiniz, tıklayınız, okuyunuz efenim...

4 Eylül 2011 Pazar

Thera Şarapçılık

Sanırım 3 yıl oldu, belki de daha fazla. Almanya Rheingau-Lorch'dan Weingut Mohr 'un sahiplerinden Saynur Sonkaya Neher'den bir mail almıştım ve böylece tanışmış ve dostluğumuz başlamıştı onlarla. Almanya'dan arkadaşları Muğla'dan arazi alıp bağ tesis etmişler. Acaba nerede diye araştırırken benim siteye rastlamış, siteyi gezdikten sonra da mail yazmış. Daha sonra arkadaşlarının Muğla-Yerkesik'te bağ tesis ettiklerini öğrendim. 2010 yılında üretim izni alarak şaraphanelerinin faaliyete geçtiğini de yine internetten takip ederek öğrenmiştim.


















Bir ay kadar önce Bodrum'dan bağı ziyarete gelen bir arkadaşla sohbet ederken, Thera Şarapçılık'tan Mustafa beyin, arkadaşı olduğunu söyledi, telefonla aradı ve konuştuk. Ve Bayramın ikinci günü de Mustafa (Al) beyin kendisi buradaydı.

Thera Şarapçılık Muğla merkez ilçeye bağlı ve il merkezine mesafesi 19 km olan Yerkesik Beldesinde kurulmuş. Gökova Körfezine uzaklığı 20 km olan Yerkesik'in bulunduğu platonun denizden yüksekliği de 600 m. Tarihi M.Ö III. yüzyıla kadar uzanan Yerkesik'in bu tarihlerdeki adı Thera imiş ve Karia'nın küçük bir kentiymiş. Thera şarapçılığın adı da buradan geliyor.

Thera Şarapçılık, Herman Josef Kreuzberg, Frank Josten ve Mustafa Al tarafından kurulmuş. Kendilerinin (ortakların) Almanya'da da bağ ve şarap işi yaptıklarını söyledi Mustafa bey. Şaraplarını Türkiye'de bir kaç yerde ve Almanya'da satıyorlarmış.

THERA 2009 Şarap Tanıtımı.



Mustafa beyle bağı gezdik, onların Almanya'daki işleri ve buradaki şarapçılık faaliyetleri hakkında, bu yöre ve bizim bağlarımız, planlarımız hakkında oldukça uzun sohbet ettik. Burayı çok beğendiğini ve ortaklarıyla da gelmek istediğini söyledi. İki şarabımı tattık beraber, "bu kadarını beklemiyordum" dedi. Bana getirdiği şarabı ise henüz tatmadım, tattığım(ız) zaman şarapla ilgili notları bilahare burada paylaşırım.



1 Eylül 2011 Perşembe

Bodrum Milta Marina Şarap Günleri

Eylül'ün 1-2-3'ünde Bodrum Milta Marina'da, Büyülübağ, Chateau Nuzun, Doluca, Kavaklıdere, Kayra, Sevilen, Umurbey, Urla Şarapçılık, Vinkara, Vinolus ve Yazgan firmalarının katılımı ve Vinovasyon'un organizasyonuyla düzenlenen, Bodrum Milta Marina Şarap Günleri etkinliği tadımındaydım. Etkinliğin tanıtımında, tadımda 140 şarap olacağı yazıyordu. Sanırım 18-20 şarabın tadına bakmışımdır, belki de daha az.


Bu grup da, tadımları beraberce yaptığımız grubumuz. Rıdvan (Dursun) abi ve Füsun-Erhan Yürüt, Ayhan Güleyen ve oğlu Arda. Ve Erdal ve ben. Ayhan beyin bu tadım organizasyonu esnasında Bodrum'da tatilde olması ve tadımda olması çok güzel bir tesadüf ve sürpriz oldu.



Umurbey Vineyards'dan Yonca ve Nur hanımlar. Umur bey ile daha önce tanışmıştık. Bağbozumu yaklaştığı için için bağda imiş kendisi. Nur hanımı da gıyaben tanıyordum, o da beni ve bizim bağları biliyormuş aslında. İsabet oldu, böylelikle yüz yüze de tanışmış olduk



Başarılı Chardonnay'leri ve aldığı ödülle Şarap dünyasına etkili bir giriş yapan Vinolus.



Ülkemizin köklü şarap üreticilerinden Sevilen'in standındayız. Şansımıza az önce Enis (Güner) bey de gelmiş ve biraz sohbet etme şansı bulduk. Denizli-Güney'den bağbozumundan geldiğini söyledi. Bu yılın değişik ve oldukça iyi bir yıl olduğundan (en azından şimdilik öyle görünüyor), bağbozumundan, şaraplardan ve Aydın-Ortaklar'daki yeni fabrikalarından konuştuk biraz.


Buradaki şarapların az bir miktarını ancak tadabilip daha sonra da şaraplar hakkında yazmak pek de doğru olmaz aslında. Tatmadığım onca şarap olduğunu ve o kalabalıkta karışıklar olduğunu da gözönüne alarak aklımda kalan şarapları yazayım. Bu yazıyı okuyan birisi, "aa şu şarap da güzeldi" diyebilir. Dediğim gibi, tatmadığım çok fazla şarap vardı. Tadıma önce beyazlardan başladık. Aynı üzüm şaraplarını arka arkaya tattık. Benim açımdan beyazlarda, Vinolus Chardonnay, Sevilen Sauvignon Blanc ve Chardonnay, Umurbey Sauvignon Blanc ve Vinkara Narince güzel şaraplardı. Sonlara doğruydu bir de DLC Sultaniye-Emir tatmıştık. O da güzel bir şaraptı. Kırmızılardan da, Urla Tempus ve Kavaklıdere Pendore Syrah güzel şaraplardı. Son olarak da Kavaklıdere Tatlı Sert'i tattık. O da güzel bir kapanış yaptı.


Fotoğrafların tamamını FOTOĞRAFLAR sayfasından görebilirsiniz.